31 ARALIK 2010
ömrümce hep adım adım
heryerde seni aradım...
diye
başladı söylemeye elinde eski zaman mikrafonlarından... saçları önüne
düşmüş bir dertli pavyon şarkıcısı... gözlerindeki fer bulunamamış çok
uzun zamandır. simsiyah boyanmış gözlerinin altındaki yeşili secemeyecek
kadar kısık gözlerle yerlerde dolaşır bakışları... ve kimbilir neler
arar, neler gecer o sarhoş gözlerinin önünden... ne aşk yaşamış ki
böyesine vurmuş kendini bu iç acıtan sözlere...
"kenarlarda köşelerde
kadehlerde şişelerde!"
bulamamış...
bulunamamış.. kaybolmuş bir aşk hikayesinin artık yaş kalmamış,
pırıltısını diğer eksilen gözlerde bırakmış bir yürek... söyledikçe
yükseliyor sesi, yankılanıyor karanlık masalardaki kulaklarda...
masalardakiler kadeh tokuşturuyor, alt dudaklarını düşürüp hafif bir baş
sallamasıyla. kim bilir belki zamanında onların yaşamışlığı vardı böyle
bir aşkı..
ve şimdi onlar da bu efkarı alıp
takmışlardı gözlerine. kimileri gözlerindeki damlaları gizlemeye
çalışır, kimi efkarla vurur rakı kadehini masaya, kimi de susar sadece,
sadece bakar kadına... düşünür.. kim bilir ne kadar güzeldi gencliğinde.
ve kimbilir ne kadar büyük bir aşk yaşamıştı ki bir türlü
toparlayamamıştı kendini.. elindeki içki kadehi ise en büyük
habercisiydi, kadehlerde bulunamayan büyük aşkının...
mekanın
karanlığı çökerken tüm çehrelere, arada yansıyan, sahnenin renkli spotu
dolaşır ertafta.. bir mor, bir kırmızı olur çehreler bazen... ama yürek
aynıdır, ateş düşmüştür bir kere içe, ışık versen olmaz...
No hay comentarios:
Publicar un comentario